İŞ YARGILAMASINDA DELİL TESPİTİ YOLUYLA TANIK İFADESİNİN ALINMASI
GİRİŞ
Delil tespiti ile yargılama sürecinde delillerin yok olmaması ya da delillere ulaşılmasında yaşanacak güçlüklerin maddi gerçeğe en yakın sonucun elde edilmesine engel olmaması amaçlanmakta, adil yargılanma hakkının gereği olarak mahkeme kararıyla delillerin derhal toplanması mümkün olmaktadır. Uygulamada çoğu zaman bilirkişi incelemesi ve keşif bakımından delil tespiti yoluna başvurulsa da ,tanık dinlenmesinde de delil tespiti usulüne başvurulması mümkündür. İş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda taraflar arasında yazılı olmayan vakıaların tespitinde ve özellikle davranışsal olguların ispatında tanık delili önemli bir yere sahiptir. İşverenin iş ilişkisindeki güçlü konumu nedeniyle tanıkların etki ve baskı altındı kalma ihtimalinin fazla olması , işçinin iddialarının ispatında çoğu zaman yazılı belge elde etmenin mümkün olmadığı hususları göz önünde bulundurulduğunda delil tespiti yoluyla tanık dinlenmesi ve delillerin ivedilikle toplanması önem arz etmektedir.
DELİL TESPİTİ KAVRAMI
Delil tespiti, 6100 sayılı HMK’nın 400 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, ilerde açılacak veya açılmış olan bir dava ile ilgili delillerin ,kanunda belirlenen koşulların varlığı hâlinde ,belirli kurallar çerçevesinde zamanından önce toplanıp tespit edilmesini ve/veya emniyet altına alınmasını sağlamak amacıyla kabul edilmiş geçici hukuki koruma tedbirinin bir türüdür. Delil tespiti, henüz delillerin incelendiği tahkikat aşamasına geçilmemiş bir davada ya da ileride açılması muhtemel bir davada ileri sürülecek bir vakıanın ispatı amacıyla başvurulan ve ileride kaybolması veya gösterilmesinde zorluklarla karşılaşılacağı kuşkusunu uyandıran sebeplerin varlığı hâlinde delillerin zamanından önce incelenip güvence altına alınmasını sağlayan bir müessesedir.
HMK’nin “Geçici Hukuki Korumalar” başlıklı onuncu kısmında “Delil Tespiti ve Diğer Geçici Hukuki Korumalar” bölümünde düzenlenen ve Yargıtay tarafından “geçici hukuki koruma tedbirinin bir türü “ olarak nitelendirilen delil tespitinin hukuki niteliği doktrinde tartışmalıdır.Bir görüşe göre delil tespiti .geçici hukuki koruma tedbiri iken başka bir görüşe göre ihtiyati koruma çeşididir.
Delil tespiti ile davaya konu olabilecek delillerin veya derhal tespiti gereken hususların tespit edilmesi ve gerekli hâllerde güvence altına alınması yoluyla maddi gerçeğin orta çıkarılması amaçlanmaktadır. Delil tespiti Anayasa’nın 36. Maddesi ile güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün doğal bir sonucu olup, bazı hâllerde iddia ve savunma hakkının etkin biçimde kullanılabilmesi için zorunlu araçlardan biridir. Yargılama safhasında ,davacı iddiasına kanıtlamak için iddianın dayandığı vakıaların gerçeği yansıttığı hususunda hâkimde kanaat oluşturmak ,davalı ise davacının iddialarına karşı savunmasını ve savunmasında kendi ileri sürdüğü vakıaların doğruluğuna hâkimi inandırmak amacıyla hareket etmektedir. Nitekim yargılama faaliyetinin temel amacı maddi gerçeğin ortaya çıkarılması olup bu amaca ulaşılması ,deliller yoluyla ispat faaliyetiyle mümkün olmaktadır.
Davanın her iki tarafının da delil tespiti yoluna başvurması mümkündür. Dava açılmadan delil tespiti talebi; esas hakkında davaya bakacak mahkemeden veya tanık deliline başvurulmuş ise tanığın oturduğu yer , bilirkişi ya da keşif yapılacak şeyin bulunduğu yer sulh hukuk mahkemesinden istenir .Dava açıldıktan sonra delil tespiti ,yalnızca davanın görülmekte olduğu mahkemeden istenebilir. Delil tespiti ,ayrı bir dava olmayıp delil tespiti talebi neticesinde verilen karar da nihai karar niteliğinde değildir .Nihai karar olmayıp ara karar niteliği taşıyan delil tespiti talebine ilişkin kararların temyizi mümkün olmayıp, bu kararlara karşı ancak kararı veren mahkeme nezdinde itiraz kanun yoluna başvurulabilecektir. Unutulmamalıdır ki delil tespiti neticesinde elde edilen delillere aleyhine delil tespitine başvurulan tarafın itirazı hâlinde tespit edilen vakıalar kesin delil niteliğinde değildir. Örneğin dava açılmadan önce delil tespiti yoluyla hazırlanan bilirkişi raporuna, cevap dilekçesinde itiraz eden davalının talebi üzerine yeniden bilirkişi raporu alınmadan ,delil tespiti yoluyla elde edilen raporun hükme esas alınması ,hakkaniyete aykırıdır ve Yargıtay tarafından bozma nedeni olarak kabul edilmiştir.
DELİL TESPİTİNE BAŞVURULABİLMESİNİN KOŞULLARI
Delil tespiti kararı verilebilmesinin koşulları HMK’nin 400. Vd maddelerinde düzenlenmiştir. Delil tespitinin şartları,doktrinde farklı yazarlar tarafından farklı şekillerde gruplandırılmıştır.Delil tespiti yoluna başvurulabilmesi için öncelikle delil tespiti talebinde bulunanın, açılmış veya ileride açılacak olan davada taraf konumunda bulunması ve tespiti istenen delillerin bu davaya ilişkin olası gerekir.Bunun yanında delil tespiti talep eden taraf ,görülmekte olan bir davada henüz inceleme sırası gelmemiş yahut ileride açacağı davada ileri süreceği bir vakıanın tespiti amacıyla delil tespiti talebinde bulunmuş olmalıdır. Kural olarak bir davada delillerin incelenmesi ,tahkikat aşamasında gerçekleşmektedir. Bu nedende tahkikat aşamasına gelinmiş ,delillerin incelenmesine başlanmış bir davada delil tespiti yoluna başvurulması mümkün değildir. Usul ekonomisi gereğince ,inceleme sırası gelmiş deliller bakımından delil tespiti istenemez.
Delil tespitine başvurulabilmesi için en önemli koşul ,HMK 400/2 hükmünde ifade edildiği üzere delillerin tespitinde talepte bulunanın hukuki yararının varlığıdır. Davanın açılması üzerine, davanın esastan incelenmesi safhasına geçilebilmesi için aranan davayı açanın korunmaya değer hukuki menfaatinin bulunması koşulu,delil tespitine başvurulabilmesinin de temel şartıdır. HMK 400.madde 2.fıkra hükmü gereğince;” Kanunda açıkça öngörülen hâller dışında, delilin hemen tespit edilmemesi hâlinde kaybolacağı yahut ileri sürülmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ihtimal dâhilinde bulunuyorsa hukuki yarar var sayılır.” Madde hükmüne göre, Kanunda açıkça öngürülen hâllerde hukuki yararın varlığı karinedir ve bu hâllerde hukuki yararın varlığı koşulu aranmayacaktır. Bir kanunda özel bir düzenlemenin mevcut olduğu hâllerde mahkeme hukuki yararın varlığını aramayacaktır. Ayrıca, delilin hemen tespit edilmemesi hâlinde kaybolacağı yahut ileri sürülmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ihtimali bulunan hâllerde hukuki yarar var kabul edilmektedir.
Örneğin Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2013/16811 Esas , 2014/1689 sayılı karara konu olayda davalıya ait elektrik telinin fırtınada koparak davacıya ait 2 adet seranın naylonlarını yırtması sonucu seradaki çileklerin soğuktan zarar gördüğü olayda delil tespiti yoluyla bilirkişi incelemesi yapılması yoluna başvurulmuştur. Yine örneğin açılacak davada tanığın askere gidecek olması hasebiyle yargılamanın uzayacağının anlaşılması hâlinde tanığın delil tespiti yoluyla ivedilikle dinlenmesi mümkündür. Nitekim yargılama safhasının gereksiz ve aşırı uzayarak kişinin hakkını geç elde edecek olması da delil tespiti nedeni olabilir. Burada delil tespiti isteminin gerekçesine dilekçede açıkça yer verilmesi ve talebin somutlaştırılması önem taşımakla birlikte ,delil tespitinin şartlarının oluşup oluşmadığını değerlendirirken hâkimin takdir yetkisi bulunmaktadır.
Kanunlarla belirlenen istisnai hâller dışında delil tespitine başvurulabilmesi için genel kural hukuki yararın bulunmasıdır. HMK 400.maddesi gereğince hukuki yararın varlığının kabulü için , delilin hemen tespit edilmemesi hâlinde kaybolacağı yahut ileri sürülmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ihtimal dâhilinde bulunması gerekir. Hukuki yarar şartının gerçekleşmediği hâllerde delil tespiti talebinin reddi gerekeceğinden delil tespiti talebinde bulunanın dilekçesinde delil tespiti yoluna başvurulması zorunluluğunu doğuran nedenler ve tespitin yapılmaması hâlinde doğabilecek hak kayıpları somut gerekçelerle açıklanmalıdır. HMK 402 hükmü gereğince delil tespiti dilekçesinde tespiti istenen vakıa, tanıklara veya bilirkişilere sorulması istenen sorular, delillerin kaybolacağı veya gösterilmesinde zorlukla karşılaşılacağı kuşkusunu uyandıran sebepler ile aleyhine delil tespiti istenen kişinin ad, soyad ve adresi yer almalıdır. Durum ve koşulların imkân vermemesi nedeniyle ,tespit talebinde bulunan kişinin aleyhine tespit yapılacak kişiyi gösteremediği hâllerde delil tespiti talebi geçerli sayılır.
TANIK DELİLİ VE İŞ YARGILAMASINDAKİ ÖNEMİ
Tanıklık, davaya konu olay ile ilgili iddiaların ispatlanabilmesi , taraflarca ileri sürülen vakıaların doğruluğunun değerlendirilerek somut gerçeğe en yakın sonuca ulaşılabilmesi amacıyla davanın tarafı olmayan 3.kişilerin olayla ilgili görgü ve duyumları neticesinde elde ettikleri bilgileri mahkeme huzurunda anlatmalarıdır. Taraflar arasında çekişmeli bulunan ve uyuşmazlığın çözümünde etkili bulunan vakıaların ispatı için delillere ihtiyaç duyulmaktadır.
Tanık , takdiri deliller arasında olup, kesin delil niteliği taşımamaktadır. Ancak uygulamada bilhassa iş yargılamasında fazla çalışma, kıdem tazminatı alacağı , hafta tatili ve bayram tatili çalışma ücret alacağı gibi alacakların ispatında kesin delillere başvurmanın zorluğu, işçinin konumu ve işverenin iş ilişkisinin güçlü yanını oluşturması nedeniyle ispat güçlüğü hususları göz önünde bulundurulduğunda özellikle iş yargılamasında tanık delili çok daha önemli bir konuma sahiptir. Öyle ki işçinin fazla çalışmasının ispatında hiçbir somut delilin bulunmadığı durumlarda da işçi ile aynı dönem aynı iş yerinde çalışmış tanığın beyanı ispat için yeterli nitelik taşıyıp hükme esas alınabilmektedir. Özellikle işçinin iş sözleşmesini haklı nedenle feshi sebeplerinden olan ;işverenin işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söylemesi gibi davranışsal fesih hallerinin ispatında tanık delili, önemli bir konuma sahiptir. Uygulamada işçinin çalışma ve ikramiye ,prim vb ücretlerinin elden ödendiği ,dolayısıyla eksik ücret ödemesi yapılan durumların uyuşmazlık konusu olduğu durumlarla sıklıkla karşılaşılmaktadır. İşyerinde işçiye mobbing ya da cinsel taciz gibi özellikle davranışsal olguların ispatında yaklaşık ispat yeterli görüldüğünden tanık delili ile ispat ,işçi anlatımlarının tutarlı olması hâlinde yeterli görülebilmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel kurulu ,işçinin kendisine mobbing uygulandığını iddia ettiği bir davada , işçinin bir taraftan diğer işçiye, diğer taraftan işverene karşı korunması gerektiğini ,işçi lehine yorum ve işçinin korunması ilkeleri gereğince işçinin iddiaları tutarlı olmak, iş, işyeri, tanık beyanları veya diğer delillerle çelişmemek koşuluyla yaklaşık bir delille ispat edilmiş sayılacağını ifade etmiştir.
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2013/14296 Esas , 2014/17345 sayılı kararında iş yargılamasında tanık delilinin önemini şu ifadelerle vurgulamıştır;
“Kelime olarak ispat, tespit etmek, belirlemek ve sabitlemek; hukuki olarak da, bir yargılama sürecinde taraflarca iddia edilen veya hâkimce resen gözetilecek olan somut vakıaların iddia edildiği gibi meydana geldiği konusunda hâkimde kanaat uyandırmak üzere yapılan bir inandırma ve ikna faaliyetidir. Bir başka deyişle ispat, dava konusu hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı olan maddi vakıaların var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesidir.
Mahkemenin uyuşmazlığa konu maddi olay hakkında bir hükme varabilmesi ve daha sonra kanun hükmünü maddi olaya uygulayabilmesi, tarafların iddia ve savunmalarını dayandırdığı olguların gerçekliği ya da doğruluğu konusunda kanaat edinmesine bağlıdır. İspatı sağlayacak olan araçlar ise doğrudan veya dolaylı delillerdir. İspat edilmek istenen bir vakıayı vasıtasız şekilde gösteren bir delil doğrudan; ispatı istenilen bir vakıayı değil de, ona komşu olan bir vakıayı ispat eden deliller de dolaylı delil olarak kabul edilir. Delilin konusu maddi vakıalardır.
Özellikle iş davalarındaki uyuşmazlıkların çözümünde tanık beyanları ile karinelerin yeri oldukça büyüktür. Bu bağlamda karineler; “hayatın olağan akışı”, “işçi lehine yorum”, “işçinin korunması”, “ispat kolaylığı” ve “yaklaşık ispat” gibi yerleşmiş ilkeler içinde varlık göstermektedir.”
İŞ YARGILAMASINDA DELİL TESPİTİ İLE TANIK DİNLENMESİ
Delil tespiti yoluna dava açılmadan önce başvurulabileceği gibi,dava açıldıktan sonra da başvurulması mümkündür.Ancak iş yargılamasında da delil tespiti yoluyla tanık dinlenmesine genellikle dava açılmadan önce başvurulmaktadır. Tespit talebi mahkemece haklı bulunursa karar, dilekçeyle birlikte karşı tarafa tebliğ edilir. HMK gereğince kararda ayrıca, delil tespitinin nasıl ve ne zaman yapılacağı, tespitin icrası esnasında karşı tarafın da hazır bulunabileceği, varsa itiraz ve ilave soruların bir hafta içinde bildirilmesi gerektiği belirtilir. Tespitin yapılmasından sonra, tespit tutanağı ve varsa bilirkişi raporunun bir örneği mahkemece karşı tarafa resen tebliğ olunur.
Talep sahibinin haklarının korunması bakımından zorunluluk bulunan hâllerde, karşı tarafa tebligat yapılmaksızın da delil tespiti yapılabilir. Karşı tarafa tebligat yapılmaksızın delil tespiti yapılan hâllerde tespitten sonra tespit dilekçesi ve tespit kararı da tespit tutanağı ve varsa bilirkişi raporunun bir örneği ile birlikte mahkemece karşı tarafa tebliğ edilir. Karşı taraf, tebliğden itibaren 1 hafta içinde tespit kararına itiraz edebilir.
Taraflardan her biri, asıl davada iddia ve savunmalarının ispatında delil tespiti neticesinde elde edilen bulgulara dayanabilir ancak üçüncü kişilere karşı açılacak davalarda bu bulgulara dayanılması mümkün değildir. Takdiri delillerden olan tanık delili bakımından ,karşı tarafın yokluğunda tanık dinletilmesi hâlinde delil tespiti kararı ile tanık beyanlarının karşı tarafa iletilmesi zorunlu olup aksi takdirde delil tespiti ile elde edilen tanık anlatımlarının hukuki dinlenilme hakkı gereğince delil olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
Uygulamada delil tespiti yoluna genellikle bilirkişi incelemesi ve keşif işlemleri için başvurulmakla birlikte ;tanığın askere gitmesi ,tanığın yurtdışına çıkacak olması ,tanığa uzun süre ulaşılamama ihtimalinin bulunması, tanığın ölümcül bir hastalığının olması ,tanığın yaşı itibariyle derhal dinlenmesinin gerekli olması gibi hâllerle ,delil tespiti yoluyla tanık dinlenmesi usulüne, başvurulabilmektedir. Uygulamada ,bu durumlar meydana gelmeden de işçinin delil tespiti yoluyla tanık dinletmesinde hukuki yararının bulunduğu kabul edilebilmektedir. İşverenin ekonomik ve sosyal açıdan güçlü konumu da düşünüldüğünde, iş uyuşmazlıklarında tanığın etki ve baskı altında kalma ihtimali , çok daha yüksektir.
İş ilişkisine yönelik belge ve kayıtların işveren nezdinde olduğu iş uyuşmazlıklarında ,işverenin güçlü konumu ve dinlenecek tanığın çoğu zaman işveren yanında çalışıyor olması gibi nedenlerle tanık olarak dinletilmek istenen kişinin karşı taraf etkisinde kalarak tanıklıktan vazgeçmesi ya da beyanlarını etkisi altında kaldığı taraf lehine değiştirmesi tehlikesi ,işçinin iddialarını tanıktan başka delille ispatlamasının çoğu zaman mümkün olmadığı bilhassa iş yargılamasında hak kayıplarının yaşanmasına neden olabilmektedir. Delil tespitinin şartlarından olan hukuki yararın varlığı belirlenirken özellikle iş yargılamasında kapsam dar tutulmamalıdır.
SONUÇ
Hukuk Muhakemeleri Kanununun 400-405. Maddelerinde düzenlenen delil tespiti müessesesi , ispat değeri bulunan delillerin veya durumun hemen tespit edilmemesi hâlinde kaybolacağı yahut ileri sürülmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ihtimalinin olduğu hâllerde ,davanın açılması ya da tahkikat aşaması beklenmeden delillerin toplanarak ispat değerinin korunması amacıyla düzenlenmiştir. Mahkemece delil tespitine ancak belirli şartların varlığı hâlinde karar verebilir ve bunlardan en önemlisi delil tespiti talebinde bulunanın delil tespitinde hukuki yararının bulunmasıdır. Delil tespiti talebinin şartlarının değerlendirilmesinde takdir yetkisini elinde bulunduran hâkim, bilhassa tanık delili dışında bir delille ispatın mümkün olmadığı hâllerde hukuki yarar kavramını dar yorumlamamalıdır. Yargıtay’ın yerleşik içtihatları gereği özellikle iş davalarındaki uyuşmazlıkların çözümünde tanık beyanları ile karinelerin yeri oldukça büyüktür. Özellikle iş yargılamasında tanığın etki ve baskı altında kalma ihtimali , yargılama safhasının uzunluğu ,tanığın durumu birlikte değerlendirilerek delil tespiti talebinin kabulünde katı kurallar benimsenmemeli ,delil tespiti talebi değerlendirilirken işçi lehine yorum prensibi göz önünde bulundurularak karar varılmalıdır.
KAYNAKÇA
DEMİRTAŞ,Nevzer Sebla ,”İş Hukukunda Delil Tespiti Yoluyla Tanık Dinletilmesi”,Beykent Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi ,Cilt:12/1 ,Sayla 36-45
KANBEROĞLU ,Zülfikar Şükrü, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu Kapsamında Delil Tespiti”,Yüksek Lisans Tezi
AKİL,Can, “Medeni Yargılama Hukukunda Mahkemelerce Yapılan Delil Tespiti”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,C.58 ,S.1
SANAN,Melih ,”Delil Tespiti”, T.C İstanbul Kültür Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ,Yüksek Lisans tezi